Koray Özgür Doğan
Yeni bir yıla girerken, yılın son günü; geçmiş yılın muhasebesi, beklenti ve temennilerle kendisini açığa vuruyor. Geçmiş yılda başımıza gelen kötü karşılaşmaların, bir daha yaşanmaması, sağlıklı, mutlu neşeli zamanların gelmesini bekleyen bir umut hali sarıyor herkesi. Başımıza gelen olumsuzlukların içinde yaşadığımız siyasal ve sosyal atmosferden bağımsız olmadığını biliyoruz. Ülkemiz özelinde tek adam rejimiyle, despotizmle kederli karşılaşmaların bizi mutsuz kıldığının, sağlığımızı bozduğunun farkındayız. Buna rağmen başımıza gelen her kötü olayın sorumlusu geçmiş zamanmış gibi, gelecek zamanın daha insaflı olmasını bekliyor gibiyiz. Bu durum dünyayı anlamlandırırken kavradığımız zaman anlayışıyla da ilintili. Tarihin homojen ve boş zamanın art arda dizilişinden oluşan kronolojik bir algılanışı. Bu anlayış aynı zamanda tarihin düz çizgisel ilerleyişini varsayıyor. Öyle olunca da “nasıl olsa gelecek olan gelecek”, o zaman bir şey yapmamıza gerek kalmadan temennilerde bulunmanın hafifliğini yaşıyoruz.
Kranos ve Kairos
Dünyayı mitoslarla kavramaya çalışan Antikite’de iki zaman kavrayışı mevcuttu. Birisi “Kranos”; zamanın niceliksel yönünü ölçen geçmiş, şimdi ve geleceği art arda dizerek zamanın gözlenebilir bir niteliğine atıf yapar. Bu kavrayış tarihin düz çizgisel tarihsici bir algılanışına esin kaynağı oluşturdu. Kronoloji “kranos”tan türetildi. Modern dönemde zamanın bu boş algılanışı, aynı zamanda şeylerin düzeninin değişmeden lineer bir çizgide ilerlediğini vaaz eden egemenlerin zaman anlayışına dönüştü. Staocılar ise “Kairos”u, bu boş zamanın karşısına özgürleştirici bir zaman kavrayışını koydular. Kairos tüm zamanları kendi içinde birleştirir. Niceliğin dışında zamanın niteliksel boyutuna odaklanır. Stoacılara göre şimdiyi ayrışık anlara bölen homojen, sonsuz ve belirlenmiş zaman gerçekdışı zamandır. Bu zamanın örnek deneyimi bekleyiş ve ertelemedir. Kairos insanları boş zamanın köleliğinden kurtarır. Çünkü zaman güncel, patlayıcı, yıkıcı anlarla doludur. Modern dönemlerde tarihsel maddeciye esin veren anlayışın bu olduğu söylenebilir. Bu zaman anlayışı aynı zamanda eylem ve müdahaleyi vaaz eder.
Beklentilerimiz; mutluluk, sağlık, barış, özgürlük vb… Aslında yaşadığımız anda ortaya çıkan, hayatlarımızı kötü etkileyen krizlere karşı hayatın normalleşmesini talep eden bir muhtevaya sahip. Çünkü içinde yaşadığımız neo-liberal çağda artık krizler bir istina değil, kuralın kendisi. Geleceğin flulaştığı bir çağda kriz anlarında karar vermekte zorlanma hali kendisini iyimser bir umut ilkesine, temennilere teslim ediyor. Emile eserinde Rousseau; bir kriz tespiti yaparak devrimler çağının yaklaştığını ifade eder. Ve krizleri başımıza gelen kötü olaylar değil karar verilmesi gereken bir müdahale anı, bir fırsat olarak görür. Gramsci; interregnum’u reel olanla, gelmesi beklenenin aynı anda var olduğu anı, “eskinin öldüğü yeninin doğmadığı kriz konjonktörü” olarak tarif eder. İşte bu boş zamanın kesintiye uğratılacağı ve yeninin açığa çıkacağı fırsatla yüklü bir zamandır. Şimdinin içerisinde başka türlüsünün potansiyelinin hep var olduğu ve edime dönüştürülmesi gerektiğini salık veren zaman anlayışının en güzel tezahürünü Benjamin’de görmek mümkün. Benjamin Kairosu; devrimin zamanı olarak tarif eder. Benjamin’e göre tarihsici zaman anlayışı egemen sınıfların her türlü radikal değişimden duydukları korkuyu gizlemek için kamuflaj görevi görür. Devrim ise aksine edebi geri dönüşün durduruluşu ve en derin değişimin zuhur edişidir. Sürekliliğin dışında bir sıçrayıştır, önce geçmişe oradan da geleceğe. Egemenlerin zamanının kesintiye uğratılarak, halkın ve devrimcilerin zamanın başladığı an.
Karnaval
Maden bugün yılbaşı, ütopyayı bugünden şekillendiren zaman anlayışının içinde bulunduğumuz anla kesişimini imgeleyen bir olay, bir kavramla bitirelim: “karnaval”. Eski toplumlar kronolojik zamanın aksine dünyayı doğanın kozmik zamanı içerisinden algılıyorlardı. Güneş ve Ay dönümlerinde karnavallar düzenlenirdi. Bu karnavallarda bir günlüğüne de olsa egemenler köle, köleler egemen, krallar soytarı, soytarıların kral olduğu ritüeller yaşanıyordu. Karnavallar tam da sürüp giden düzenin alt üst olduğu, egemenlerin zamanının kesintiye uğradığı ve halkların kendi zamanının ortaya çıktığı an olma özelliği taşıyor. Ütopyanın şimdide zuhur edişinin gerçek bir örneği. Kronolojik zamanlarda ise açığa çıkan törenler daha çok var olan düzeni yeniden üreten bir muhteva taşıyor. Kederli, asık suratlı ve toplumu kederlendiren ritüeller olarak sürekli yeniden tekrar ediyor. Çünkü egemenler, kendi düzenini olduğu gibi devam ettirmek için toplumu kederlendirirler. Keder toplumların eyleme kudretini azaltan, egemenin iktidarını artıran bir muhtevaya sahiptir. Bu yüzden kederli bedenlerin bekleme odasında umut etmeleri egemenlerin istediği şeydir. Ancak neşeli karşılaşmalar toplumun eyleme kudretini artıran ve egemenlerin iktidarını azaltan bir olgu olarak karşımıza çıkar.
O zaman eylem olmanın, karnavalın, ilişkilenmenin, tek adam despotizmine karşı birlikte olmanın, örgütlenmenin, geleceği beklemeden bugünden koşmanın zamanıdır. 2022, şimdi bugün “Kairosun”, devrimin zamanıdır. Kadim bir Arkadaşın dediği gibi; Koş Arkadaş Eski Dünya Arkanda…