28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski’de sınırdan geçen, yarısından fazlası çocuk 34 Kürt köylü TSK’ya ait savaş uçaklarıyla katledildi. Bombalamanın ardından hiçbir yardımın gönderilmediği bölgede yaralıların bir kısmının da donarak hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Köylüler cenazelerini battaniyelere sararak, katırlar üstünde taşıdı.
Köylüleri Katlettiler, Kasıt Yok Dediler
Katliam sonrasında TSK “bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olmasını” ve “terörist grupların bölgede bir araya gelerek karakol ve üslere saldırı hazırlığı yaptıklarının anlaşılmasını” bombalamanın gerekçesi olarak öne sürdü. Fakat devletin sınır ticareti yaparak geçinmekten başka bir çareye imkân vermediği Kürt köylüler on yıllardır bu yolları kullanıyorlardı. Karda kışta katırlarla, lastik ayakkabılarla çıkılan yolculukların sonunda çoğunlukla tütün ve mazottan elde ettikleri çok az miktardaki paralarla hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlardı. Canları pahasına geçinmek için adeta savaş veren Kürt köylülerin yol haritalarından kaç kişinin ve kimlerin yola çıktığına, hangi ürünlerin getirildiğinden kaç para kazanıldığa kadar TSK bütün ayrıntılarıyla biliyordu. Buna rağmen art arda atılan bombalarla 34 köylünün canına kastedildi, sonraki süreçlerde ise katliamın “hata” ile gerçekleşmediği iktidar mensuplarının söylemleri ile toplumun gözleri önüne serildi.
Başta dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’li siyasetçiler iktidarın katliama suç ortaklığı yaptığını her aşamada gösterdi. Erdoğan konuya ilişkin ilk konuşmasında katliam haberlerini yapan medyaya çatarken, Genelkurmay Başkanı’na ve komuta kademesine teşekkür etti. İktidar sözcüleri “Roboski değil Uludere” şeklinde çağrıda bulunarak, düzeltmeler yaparak katliam konuşulurken bile Kürt halkına yönelik inkârcı politikalarını yansıtmaktan geri durmadılar. “Yaşanan hazin ve üzüntü verici olayda” kasıt olmadığını, bir operasyon hatası olduğunu ifade ettiler. Meclis’te kurdukları İnsan Hakları Komisyonu’na bağlı Uludere Alt Komisyon’u da katliama ilişkin yayınladığı raporda iktidara paralel biçimde koordinasyonsuzluk tespitinde bulundu.
Katliamın yargıya taşınmasıyla Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı da katliamı gerçekleştirenler için “görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştüklerini” saptayarak, kamu davası açılması gerekmediğini belirtti ve takipsizlik kararı verdi. İtirazları da reddedilen yakınlarını kaybetmiş aileler Anayasa Mahkemesine ve ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu. Ancak AYM başvuruda eksiklikler olduğu, AİHM ise iç hukuk yollarının tüketilmediği bahanesiyle başvuruları reddetti. Bir insanlık suçu söz konusu iken şekli bahanelerle inceleme yapmayan AYM ve AİHM de bu suça ortak oldu.
Erdoğan sus payı olarak her aileye 123 bin TL tazminat ödeyeceklerini açıkladı fakat aileler kan parası istemiyoruz diyerek kabul etmedi. 2011’den beri başta aileler olmak üzere Roboski’nin hesabını sormak isteyenler, katliam protestolarında polisin saldırısına uğradı, adalet arayışı için kurulan Roboski-Der KHK ile kapatıldı. Devlet sorumluları yargılamadığı gibi, üstüne yitirilenlerin yakınlarını gözaltına aldı, yargıladı, hapse attı. 34 insanı katlettiği yetmedi geride kalan aileler için de hayatı cehenneme çevirdi.
Roboski’nin ve Bütün Katliamların Hesabını Örgütlü Gücümüzle Soracağız
Roboski; on yıllardır Kürt halkına yönelik zulümlerin, katliamların, haksızlıkların, hukuksuzlukların ve saldırıların devlet politikası olarak yürütülmesinin bir sonucudur. 1943’te Van’da kaçakçılık bahanesiyle 33 canı kurşuna dizen bu anlayış, 2011’de 34 canı bombalar yağdırarak katletmiştir. Dersim’den 33 Kurşun’a (Muğlalı), Lice’den Roboski’ye kadar Kürtlere yönelik gerçekleştirilen katliamların ve işlenen suçların failleri ve sorumluları hesapsız kalmıştır.
Devlet bütün araçlarıyla zulmü normalleştirmeye çalışsa da hem Roboski’de hem diğer katliamlarda yitirilenler için senelerdir sürdürülen adalet arayışları son bulmayacak. Sadece Kürt halkına değil, memleketin tüm ezilenlerine, sosyalistlerine, devrimcilerine yönelik yürütülen kıyım politikaları sonucunda kaybettiğimiz bütün canlar için hesap verecekler. Bu hesap, halkların kardeşliğine ve emekçilerin birliğine dayanan halkın örgütlü gücüyle sorulacak!