Yeni Feminist Dalga ve SOL

Anasayfa Manşet Yeni Feminist Dalga ve SOL
Yeni Feminist Dalga ve SOL

YOL Dergi 8. Sayısından alınmıştır.

Tüm dünyada son yıllarda kadın direnişleri gündemde. Latin Amerika’nın kürtaj hakkı direnişleri ve feminist grev çağrılarıyla büyüyen küresel kadın hareketi hem sol hem de feminist hareket için yeni imkanlar doğuruyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yükselen ve geri çekilen direniş hareketlerinin içinden geçerken dönüştürücü bir sol harekete henüz varılabilmiş değil. Ancak şunu söylemek gerekir ki bugün gelişen kadın hareketi bu arayışta bize çokca imkan sunuyor. Tarihsel olarak pek çok aşamadan geçen feminist hareket bugün tüm bu deneyimlerde biriktirdiklerini de arkasına alarak hem Türkiye’de hem dünyada yeni bir feminist isyanı müjdeliyor. Bu isyanın getirdiklerini anlamak bugünün sol politikasını oluşturabilmek için de önemlidir.

Dünyada Gelişen Kadın Mücadelesi

Sosyalist hareket ve feminist hareketin tarihsel olarak dönem dönem farklı kulvarlarda geliştiğini söylemek mümkün ancak bugün gelişen feminist isyan tam da neoliberal ve faşist iktidarlara karşı gelişen bir direnişin içinden yükseliyor. Bu nedenledir ki sol politika ve feminist politika belki de hiç olmadığı kadar iç içe geçiyor ve belki de tarihi boyunca olmadığı kadar birbirini büyütebilecek imkanlar sunuyor. Neoliberal faşist iktidarlara karşı gelişen isyan dalgası en genelinde neoliberal sistemin yarattığı ekonomik, siyasal ve toplumsal krize karşı yükseliyordu. Dolayısıyla Mısır’dan Tunus’a, ABD’den İspanya’ya; Türkiye’den Brezilya’ya ve bir dönem sonra Şili’den Sudan’a benzer bir dalgaya hep beraber tanıklık ettik. Bu dalganın bizim coğrafyamızdaki yükselişi siyasal İslamcı AKP iktidarına karşı özgürlük, demokrasi ve laiklik talepleriyle oldu.

Ne yazık ki tüm bu dalgalar sol bir alternatifin yaratılamadığı, örgütlü bir mücadelenin varlığını sürdüremediği, radikal ve gerçekten dönüştürücü bir çıkışın sağlanamadığı noktada sönümlenirken; krizin yarattığı ortamda neofaşist iktidarların da yükselişine tanıklık ettik.

Bu isyan dalgasının en önemli noktalarından biri feminist mücadele ile toplumsal isyan dalgasının taleplerinin buluştuğu bir tarihsel dönemeci yaratması oldu. Uzun süreli ayrı yataklarda akan ırmakların birbirini beslediği bir nokta her iki akarsu yatağı için de yepyeni olasılıklar yarattı.

Bugün bir yandan kadınların belki de sembolik anlamda ‘benim bedenim’ dediği her tarihsel dönemecin en önemli gündemlerinden olan kürtaj hakkı için farklı toplumsal kesimlerden kadınları radikal bir biçimde yan yana getirirken bir yandan da ‘gerçek güçleri’ hedef alan Arjantin feminist hareketi “politik bir güce dönüşüyoruz” diyor. Bir yandan farklı şiddet biçimleri arasındaki tarihsel ve (özellikle neoliberal dünyada giderek birbirine yaklaşan) güncel bağlantıyı kurarken öbür yandan da bu şiddete maruz kalan kadınların yan yana getirilmesiyle feminist hareketin politik bir güce dönüştüğünü hatırlatıyor. Bu hem başka bir dünya ufku için feminizmin eşitlik talebini büyütmek zorunda olduğumuz anlamına gelirken hem de bugün gelişen feminist hareketin politikasında radikal bir değişikliğe işaret ediyor. Kamusal alanda eşitlik talebinden, beden politikasına kadar feminist hareketin tarihsel yükseliş noktalarının üzerine bugün yeni bir soru daha ekleniyor. Birbiriyle kol kola girmiş ‘gerçek güçler’ neoliberal dünyada yeni bir toplumsal cinsiyet rejimi inşa ettiler, peki ya biz bu iktidarları hedef almadan devam edebilir miyiz? Şili’nin ‘suçlu sensin’ cevabı tam da bu kopuşla şekilleniyor aslında. Yasa yapıcılar tüm hukuki, ekonomik ve dini baskı araçlarıyla orada otururken kadınlar ve tüm cinsel kimlikler için özgürlük ve eşitlik mümkün müdür? Tüm dünyada feminist hareket bu soruya hayır diye cevap veriyorken, bu radikal kopuşu ve devrimci çıkışı görmemek kadın hareketi içerisinde emek nerede diye sormak da tüm ezilen kimliklerin yanına bir de kadın ve sınıf ekleyelim demek de en basit haliyle kolaycılık olabilir. Sınıf indirgemecilikle kimlikleri kutsayan liberal yaklaşımlar arasına sıkışmış bir feminizm, bugün adeta bir uyanışa dönüşen isyanı ıskalamak olacaktır.

Türkiye’de Kadın Mücadelesinin Geleceği

Türkiye’de siyasal İslamcı AKP iktidarı, yaratmak istediği dinci gerici toplumsal dönüşümü kadınların hayatlarına, haklarına ve hatta varlıklarına saldırı temeline oturttu. İktidar, tek adam rejimini kurumsallaştırdığı oranda, iktidar gücü var oldukça koruduğumuz, savunduğumuz ve tarihi kazanımlarımız olan haklarımızın uygulanacağı zemini çürütüyor. Dolayısı ile AKP’nin gerici politikaları, eğitim sisteminden yasalara kadar attığı tüm adımlar nihayetinde kurulan tek adam rejimine giden yolda yükselen karşı direniş dalgası laiklik, aydınlanma ve özgürlük talepleri ile gelişirken kadınların yaşam mücadelesi ile buluştu. Bu buluşma gerçek anlamda Gezi’den sonra gerçekleşti. Özellikle zirve noktasını 2017 referandumunda gören bu buluşma, siyasal İslamcı iktidarın Türkiye’de yaratmak istediği karanlık dönüşüme karşı bir direniş barikatını oluşturdu.

Tüm dünyada feminist hareketin yükselişinden söz etmek mümkün olsa da Türkiye’de henüz feminist hareketin kadınların isyanının yarattığı bu barikatı sürükleyecek bir konuma geldiği söylenemez. 8 Martlar başta olmak üzere ihtişamlı gösteriler ve direnişlerle tabiri caizse en kötü günlerde sokakları boş bırakmayışımız umut verici, ancak bir dönem öncenin tartışmalarını aşıp kadınların özgür bir yaşam talebiyle buluşurken bu isyanı gün be gün geriletilen haklarımızın karşısında oluşan direniş hattını büyütebilecek, dönüştürebilecek örgütlü bir feminist harekete ihtiyacımız var. Neoliberal ve gerici iktidarlardan belki de en pervasızlarından biriyle mücadele etmeye çalışıyoruz. Sözü edilen yeni gerici toplumsal cinsiyet rejimi AKP iktidarını ayakta tutan en önemli unsurlardan. Devlet eliyle yukarıdan aşağıya örgütlenen dinci gericilik başta eğitim olmak üzere kadınların hayatını hedef alıyor ve sokakları dolduran isyanın da temel çıkış noktasını oluşturuyor. Feminist hareketin, uzun yıllardır bütünlüklü bir siyasal ve toplumsal dönüşümü dışlayan liberal fikirlerin yarattığı dağılma sebebiyle bugün yükselen kadın hareketine öncülük edemediğini söylemek mümkün. Ancak tüm dünyayı saran neoliberal dönüşümün ve bunun bir sonucu olarak da gelişen dinci gerici iktidarların kadınlara yönelik saldırılarını görmezden gelme hali doğrudan yaşamlarına sahip çıkan kadınların mücadelesiyle ters yüz edildi. Her ne kadar feminist politikadaki bu dağılmanın büyük oranda geçerliliğini yitirdiğini söylemek mümkünse de toplumsal bir kadın hareketinin yaratılmasında hala önemli kayıplara yol açtığı görülüyor.

Kamusal alanda var olma talebi, karma eğitim, medeni kanun bütün bunlar feminist hareketin ortaya çıkış noktaları ve bugün her biri hedef tahtasında. Hem bu gerici dönüşümün karşısında bir sol hareketten söz ediyorsak gerici toplumsal cinsiyet rejimini yıkmak, hem de bugün kadınların eşitlik ve özgürlüğünden söz ediyorsak bu talepleri gündemine alan ve burada oluşan direniş çizgisinin içinde büyüyüp gelişebilecek yaşamlarımızı savunurken toplumsal bir dönüşümü hedefleyen kurucu bir eşitlik mücadelesini de var edebilecek bir feminist hareketi örgütlemek durumundayız.

Kadınların her türlü şiddete karşı yaşam direnişi, toplumsal alanda feminist politika için bir kanal yarattı. Siyasal İslamın kurumsallaşmasına direnen kadınlar feminist mücadeleyi dönüştürüyor, yeniden biçimlendiriyor. Bugün tepeden tırnağa örgütlü bir kadın düşmanlığının farklı yüzleri ve gericilik karşısında kadınların devrimci bir tahayyülü olan sol feminist politikasını örgütlemek eşitlik talebini geniş kesimlerle buluşturmak kadın hareketinin dönüştürücü gücünü bir adım daha ileri taşıyacaktır. Devrimci, sol, feminist politika etrafında toplumsallaşmış bir kadın hareketinin örgütlenmesi bugün belki de hiç olmadığı kadar yaşamsal.

Yanıtla