1960’lı yıllar sınıf mücadelelerinin hem dünya genelinde hem Türkiye’de yükseldiği bir dönem olmuştur. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk dönemlerindeki sınıf mücadeleleri daha çok hâkim sınıflar arasındaki çelişkilere dayanırken, işçi sınıfının bir kuvvet olarak sahneye çıkması 1960’lı yılları buldu. Tam böyle bir dönemde Kavel işçilerinin fiili mücadelesi işçi sınıfını grev hakkına kavuşturmuştur.
27 Mayıs sonrası oluşturulan 61 Anayasası’nda toplu sözleşme ve grev hakkı, Cumhuriyet tarihinde ilk kez tanınmasına rağmen gerekli yasal düzenlemelere gidilmemiş ve bu haklar yasalaşmamıştı. 1961 yılının Aralık ayında yüz bini aşkın işçinin meydanları doldurduğu Saraçhane Mitingi, gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için hâkim sınıflara uyarı niteliği taşıyan önemli bir eylemdi. Aynı dönemde Sümerbank işçilerinin eylemleri, binlerce işsizin TBMM’ye yürüyüşü ve irili ufaklı başkaca eylemler yükselecek mücadelenin habercisiydi. 1963 yılına gelindiğinde ise Kavel Kablo fabrikasında çalışan 170 işçi bütün memleketin gündemine oturan bir direnişe imza attı.
Kavel Grevi Sermayeye Diz Çöktürdü
İstanbul İstinye’de bulunan, Vehbi Koç sermayesiyle kurulmuş Kavel Kablo fabrikasında çalışan işçiler Türk-İş’e bağlı Maden- İş sendikasında örgütlüydü. Sendikalarından istifaya zorlanan, kıdem farkına bağlı yılbaşı ikramiyeleri ödenmeyen ve ücretlerinde hak kayıpları yaşayan işçilerin sabrı taşıyordu. Bunların üstüne 4 işyeri temsilcisi işten atılınca 28 Ocak 1963’te işçiler greve çıktılar. Kapılara kaynak vurarak kendilerini içeri kapattılar, idari kadrodan kimseyi de fabrikaya almadılar.
Beş gün süren fabrika işgalinin ilk gününde patron 10 işçiyi işten çıkarttı ve o işçiler aileleriyle birlikte kapı önü direnişine geçtiler. Valiliğin ve İçişleri Bakanlığının devreye girerek işçilerle ve patronla görüşmesi sonucunda direniş, protokol oluşturulmadan, bazı sözler verilerek bitirilmeye çalışıldı. Bir protokol olmadıkça direnişi bitirmeyeceklerini söyleyen işçilere patron sendikası TİSK’in hedef göstermesiyle polisler saldırdı. Aileleriyle birlikte direnen işçilere polisin saldırması neticesinde 9 kişi yaralandı ve birçok işçi gözaltına alındı. İstinye halkı ve başka fabrikalardan işçiler aralarında para toplayıp Kavel işçilerine destek oldular, grevi sahiplendiler. Yılmayarak direnişi sürdüren işçiler ile patron arasındaki görüşmeler, işçilerin taleplerinin çoğunun karşılanması ve işten atılanların da büyük çoğunluğunun geri alınması neticesinde 4 Mart’ta anlaşmayla sonuçlandı.
Anlaşma sağlandıktan sonra da devletin saldırıları devam etti. 12 işçi tutuklandı, 52 işçi hakkında davalar açıldı fakat bunlar uzun sürmedi. “Kavel Maddesi” olarak hafızalara kazınan, grev ve toplu sözleşme hakkını düzenleyen 274 ve 275 sayılı yasalar 24 Temmuz 1963’te yürürlüğe girdi, tutuklanan işçiler serbest bırakıldı ve bütün da davalar düştü.
Grevin fiili olarak yasak olduğu bir dönemde grev hakkını grevle kazanan ve işçi sınıfı mücadelelerinin önünü açan Kavel direnişi, sendikal bürokraside de çatlaklara yol açarak Türk-İş’e bağlı sınıf mücadeleci sendikaların Türk İş’ten ayrılıp DİSK’i kurma yolunda ilerlemesinin en büyük vesilesi olmuştur. “Hak verilmez alınır” şiarının vücut bulduğu Kavel Grevi, işçilerin kendi yasalarını kendi mücadelesiyle yazmasının bir örneği olarak bugün hala işçi sınıfına yol göstermeye devam ediyor.